Kamyanets-Podilskıy Devlet Tarih Müzesi-Doğa koruma alanı ana araştırmacısı ve tarih bilimleri doktora adayı olan İgor Starenkiy, neredeyse otuz yıl Osmanlı İmparatorluğunun eyaleti statüsünde bulunan kentin tarihinden bazı gerçeklerden bahsetti.
“Ye” (var) baskısının gazetecileri, Kamyanets-Podilskıy tarihindeki bu zor dönem ve Osmanlıların miras olarak bıraktıkları hakkında bir dizi materyal hazırlayıp bilim insanıyla iletişim kurdu.
27 yıl boyunca, daha doğrusu 1672'den 1699'a kadar orası Osmanlı İmparatorluğu'nun Kamyanets eyaletinin merkezi olduğu zamanlarda Sultan IV. Mehmed döneminde Türkler tarafından fethedilen kent değişti: Ortodoks ve Katolik kiliseleri cami oldu, her yerde kahve kokmaya ve Yeniçeriler sokaklarda görünmeye başladı.
İgor Starenkiy’in “Ye” (var) baskısının videosunda anlattığı gibi, tarihçilerin ifadesine göre Türkler, Hetman Polonya-Litvanya Birliğinin bir parçası olan Kamyanets’i Petro Doroşenko için ele geçirmeliydi. Doroşenko'nun 1669 yılında yaşanan Türklerle bir anlaşma imzaladığı ve Sultan'ın himayesini kabul ettiği olayları buna yol açtı. Savaş ilan eden Osmanlı ordusu, Polonya-Litvanya Birliği üzerine hücûm etti. Ağustos 1672'de, Sultan IV. Mehmed liderliğindeki koalisyon ordusu, Kamyanets surlarına yaklaştı.
İgor Starenkiy anlatıyor: “Seferde Sultan IV. Mehmed'e, bu arada Ukraynalı olan ve bugünkü Bukovina topraklarından bazı rivayetlere göre Hotin bölgesinden gelen annesi Hatice Turhan eşlik etti. Ordu, Osmanlı birliklerinin yanı sıra Kırım Tatar ordusu ve Petro Doroşenko Kazaklarından oluşuyordu. Çeşitli tahminlere göre, sayısı 180 bin kişiye ulaşabilirdi ve Kamyanets’te milislerle birlikte neredeyse 5 bin savunucu içeren şehrin garnizonu onlara karşı çıktı. Bu nedenle, sadece tahkimatı sayesinde bir süre ayakta kaldı. Düşman Yeni Batı Kulesini havaya patlattıktan sonra surda bir gedik oluştu. Kentte Lyantskoronskiy Piskoposunun yürüttüğü ne yapacaklarına karar vermek için bir toplantı yapıldı. Teslim olmak zorunda kaldılar. Ardından bir barış antlaşması imzalandı”.
Böylece Kamyanets ve Podolya 27 yıl için Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altına geçti. İgor Starenkiy’e göre bu, devletin tarihi boyunca en kuzey eyaletlerden biriydi.
Osmanlılar, bu toprakları Kazaklar ve Petro Doroşenko için ele geçirmek istiyor gibi görünse de, aslında Türkler, Kamyanets’i müstahkem bir şehir haline getirdiler. İgor Starenkiy, şehrin genel olarak Osmanlılar tarafından Avrupa'ya sonraki saldırı için ileri bir karakol olarak görüldüğünü söylüyor.
Bilim adamına göre, Türklerin bu dönemde Kamyanets'te kalmasıyla ilgili çok mit var. Özellikle “vahşet”, zorla İslam'a geçirme ve ekonomik baskı hakkında:
“Örneğin Osmanlıların şehre girdiğinde korkunç vahşet yaptığı söylenir. Aslında böyle bir şey yoktu. Kenti terk etmek isteyen herkese, tüm eşyalarını alıp Kamyanets'i terk etmelek için üç gün verildi. Ayrıca bu yolculara kimse saldırmasın diye yeniçeriler bile eşlik ediyordu. Yani oldukça hoşgörülü davranış gösterildi.”
İkinci mit, zorla İslam'a geçirme hakkındadır.
Tarihçi, “Herkesin İslam'a geçmesi halinde kim vergi ödeyecek? Böyle de bir şey yoktu ve kâfir denilen insanlar vergiyi ödüyordu” diye açıklıyor.
Üçüncü mit ekonomik baskı ile ilgilidir:
“Gerçekte öyle olsaydı köylüler, Volinya ve Galiçya'dan Podolya'ya kaçmazlardı, çünkü onlar, padişahın tebası olarak başka birinin tebası olamıyordular. Böylece Polonya hükümdarları, bu bölgeler üzerindeki kontrolünü kaybediyor.”
Ayrıca bilgine göre şehirde bir dini hoşgörü vardı. Mesela Ermeniler ve Polonyalılar için Kamyanets topraklarında birer kilise bırakıldı, Ukraynalılar için de üç tanesi. Böyle davranış, Osmanlıların müttefikinin Petro Doroşenko olmasıyla alakalıdır. Ancak 1699'da bu bölgelerin Polonya yönetimine dönmesinden sonra Polonyalılar, Ortodokslara şehre yerleşmesini yasakladı.
İgor Starenkiy “O sıralarda Osmanlı İmparatorluğu toprakları Skala-Podilska ve Mecıbij’e kadar uzanıyordu... Sancak denilen idari birimlere bölünmüş olan Kamyanets eyaletiydi. Fakat gerçekte sınır oldukça sembolikti, çünkü onu kontrol etmek zordu. Burada sürekli askeri çatışmalar yaşanıyordu ve Lehistan-Litvanya Birliğinin gelecek kralı III. Jan Sobieski, tahtı tam olarak Podolya savaşlarında aldı. Neredeyse her yıl çatışmalar meydana gelirdi, Polonyalı birlikler defalarca Kamyanets'e kadar yaklaşııp Hotin'i ele geçirirdi. Şuna benzer bir şeydi: kalelerimizden vazgeçerseniz size topraklarınızı geri vereceğiz. Sonra zaten bunlar gerçeğe dönüştü. 1699 tarihinde Karlofça Antlaşmasına göre, Bukovina ve Besarabya kaleleri Osmanlılara, Podolya kaleleri de Lehistan-Litvanya Birliğine iade edilir” ifade ediyor.
Tarihçi, hayat buralardaki Osmanlılar için de kolay olmadığını söylüyor:
“Örneğin, Ternopil bölgesindeki Okopy köyünde kalıntıları hala korunmakta olan 1692'de kurulan ünlü Kutsal Üçlü Kalesinin işlevi, Türkler tarafından ele geçirilen Kamyanets'e yiyecek tedarikini engellemekti. İşlevlerini mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Yeniçerilerin teslim olduğu vakaları da biliyoruz. Ayrıca iklim koşullarımız onlar için alışılmamıştı. Ahşap binaları topluca söküp yaktılar. Yeniçerilerin maaşının yarısını kahveye harcadıkları da biliniyor.
Kamyanets'in bu dönemde ekonomik olarak gerilemeye düştüğü İnkâr edilemeyecek gerçektir ve bu olay, kentin daha sonraki tarihinde belirleyici bir rol oynadı: 16. yüzyılda sayısı bakımından Ukrayna'nın Lviv’den sonra ikinci şehri olan ve hatta Kiev'in önünde gelen Kamyanets gücünü kaybediyor. Ticarette düşüş yaşanıyor, ticari yollar değişip Kamyanets'i atlamaya başlarlar:
Bu onarılmaz olumsuz sonuçlara yol açtı. Bundan sonra, 18-19. yüzyıllarda o zamanlar Podolya vilayetinin merkezi olan şehir, nüfus bakımından Proskurov (bugünkü Hmelnitski) ve Vinnitsa'dan geride kalmaya başlıyor... Bu yüzden Kamyanets-Podilskıy’ın bir idari merkez olarak ekonomik düşüşü Osmanlı döneminden başlıyor.
Kamyanets-Podilskıy tarihindeki Türklerin rolünün çok mitolojik olduğuna dair pek çok kanıt var. İgor Starenkiy'e göre, 20. yüzyılın eserlerini almamız ve yerel halkın bazı şeyleri nasıl algıladığına bakmamız halinde, Kamyanets Kale Köprüsü'ne Türk deniyor, aslında onu Türkler inşa etmemiş olsa da ... Kısacası şehrin neredeyse tamamı Türk.
Tarihçi “Gerçekte Kamyanets'te Türklerin inşa ettiği, çok az. Fakat Osmanlı dönemiyle doğrudan bağlantılı olan bir yapı var. Adı Türk kale burcudur” diyor.
Bir zamanlar burası Pototskiy sarayıydı. Maria Mogilyanka'nın ilk evliliğinden kızı Sofia Victoria Pototskaya Dominik manastırına gittiğinde saray binası, manastıra devredildi.
“Kamyanets'i ele geçiren ve Eski Kent'in bugünkü topraklarının kuzey kısmını inceleyen Türkler, onu güçlendirmeye karar verdiler. Bu yüzden manastırın inşası sökülüp yerine yapı malzemelerinden kente bütün yaklaşımları kontrol etmenin mümkün olmasını sağlayan topçu yapısı dikildi. İşte bu, şu anda Ukrayna'nın ulusal öneme sahip mimarisinin bir anıtı olan Türk kale burcudur.”
Dolayısıyla Türk kale burcu, 27 yıl Kamyanets'te bulunan Osmanlı Türkleri ile doğrudan bağlantılı turist noktasıdır.
Tabii o dönemle ilgili enteresan daha çok gerçek var. Örneğin, arkeologlar, burada ilk kahvehanelerin Osmanlı yönetimi döneminde ortaya çıktığını kanıtladılar. Bu gerçek, İgor Starenkiy'in katılımıyla "Ye" (var) baskısının "Türklerin Kamyanets-Podilskıy’da arkasında bıraktıkları: Ukrayna'daki ilk kahvehaneler” başka bir materyalinde belirtiliyor.
“... Aslında Ukrayna'nın "kahve başkenti" olarak Lviv değil, Kamyanets-Podilskıy’ın görülmesi gerekiyor. Avrupa'nın en eski kafelerine gelince, tabii ki daha önce, özellikle Venedik, Roma, Londra'da birkaç kafe vardı. Ancak Kamyanets'teki kafenin kesinlikle Ukrayna'nın en eski ve Avrupa'nın en eski kafelerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. 1681-1682 Osmanlı vergi listesine sahibiz, ki o zamanlar Kamyanets'te 10 kahvehanenin faaliyet gösterdiğini anlatıyor. Örneğin, ilk Lviv kahvehanesi 126 yıl sonra, yani uzun zaman geçtikten sonra açıldı. <...> Buna belgesel kayıtlarımız vardı, fakat var olduklarını kanıtlayacak uygun arkeolojik materyal yoktu.”
Birkaç yıl önce, Kamyanets-Podilskıy mimari ve arkeolojik keşif gezisinin arkeologları gerçek bir keşif yaptılar: arkeolojik araştırmalar sırasında Osmanlı dönemine ait bir kahvehane keşfedildi. Bu herkes için büyük bir sürprizdi. Keşif sadece Kamyanets veya Ukrayna için değil, bütün Avrupa için bir sansasyondu, çünkü burada, Polskiy Pazar Meydanı yanında, Avrupa'nın en eski kahvehanelerinden biri keşfedildi.
Bunun bir kahvehane olduğu çeşitli bulgularla kanıtlanmıştır. Mesela, burada binden fazla seramik sigara borusu bulunmuştur. Bugün bu Ukrayna topraklarındaki tek bir kazı alanından alınan en büyük koleksiyondur. İkincisi, kahve fincanlarının varlığıdır. Çin, Türk ve Fars orijinliydi. Ayrıca epeyce Osmanlı sikkesi vardı: bunlar II. Süleyman sikkesi olan mangır, Konstantinopolis'in bakır sikkesi, ve IV. Mehmed parası, gümüş sikkeler. <...> Mısır'da bastırılırdı. Yeniçerilerin maaşları bu paralarla ödenirdi. Neden? Yüksek standartta gümüşten yapılırdı ve yeniçeriler, İstanbul'da bastırılan düşük kaliteli madeni parayla ödeme almayı reddedirdiler. Onlara başka sikkelerle maaş verme girişimlerinden sonra isyanl edilirdi. Bu kadar çok gümüş sikkenin bulunması, kahvehanenin ana ziyaretçileri Yeniçerilerin olduğunu gösteriyor. İgor Starenkiy, maaşlarının büyük bir kısmını kahveye harcadığını söylüyor.
Bilimci, kahvehanenin biraz daha doğuda bulunduğunu belirtiyor. Tüm bulgular, müze-doğa koruma alanına gönderildi, kazı ise kapatıldı. Belki bir gün kahvehane kompleksini incelemeye açmak için burada pavyonlar yapılır.
Daha sonra Kamyanets'te yapılan araştırmalar sırasında arkeologlar, fincan ve Osmanlı sikkeleri gibi yine Türk materyalını buldular. Örneğin, Ağustos 2018'de iki kahve fincanı olan gerçekten inanılmaz bir keşif bulundu. Birinin yapıştırılmasını başardılar.
İgor Starenkiy, “Dışı kırmızı sırla kaplıdır, içinde ise mavi kobalt boyalarla krizantem çizildi. Bu kahve fincanlarının kaynağı konusunda danıştığımız uzman Irina Gusaç, bunların Türk değil, Fars kökenli olduğunu söylüyor. Şehrin topraklarında bulduğumuz bu fincanların çoğu Kangxi imparatoru döneminden olan Çin kökenli veya Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bulunan Kütahya'dan geliyor. <...> bu buluntu nadirdir. Kamyanets topraklarında bulunan benzeri henüz yoktur” diyor.
Türklerin Kamyaets'i terk ettiği ardından kahve geleneği devam ediyor mu?
Tarihçi, “Böyle bir ölçekte elbette hayatta kalmadı. Kahve tabii içilirdi ama kahvehane yoktu. Aslında <...> kahve içme geleneğinin de kaybolduğunu söyleyebiliriz, ancak günlük düzeyde hala var” diye ifade ediyor.